6 Eylül 2012 Perşembe

kalemin acısı, yürek sancısı





Kelimelerdir,dökülüp mısraya,cümleye dönüştükten sonra anlam katan hayata...

Kimi aşkı anlatır bütün inancıyla. Kimi inanmaz, inanmadığını anlatır. Kimi nefretten bahseder, kimi özlemden.  En zor iş nefreti döken bir kalemin sancısı... Hecelerin kelime, kelimelerin cümle, cümlelerin mısra oluşu. Bir de roman oluşu. Uzadıkça, uzattıkça kalem kelimeleri çoğalttıkça en acı çekeni roman olur can yakar aslında. Nefreti anlattıkça kelimeler bürür her bir yanını. Her biri telaş içindedir. Kendinden bir önceki kelimeye uyma derdindedir. Acı çeken hecelerdir birazda olsa. Bir de bunları döken kalem vardır, usta görevindedir. O 'nun da acısı bir başkadır ! Nefreti duyan yürek acı çekerken başa geçer, kalem ayrı acımsarken kelimeler can çekişiyordur artık.

Aşk davetsiz bir misafir gibi gelir oturur gönlüne. Kelimeler başlar acı çekmeye. Mükemmel bir sanat eseri için cümle olur usta kalemle. Bir de aşkı bilmeyen,tatmayan yürek tutar kalemi. Kelimeler ne haldedir kimbilir...

Yüreğim gölgen olsun her bir adımda



Yüreğim Gölgen Olsun Her Bir Adımda

Yüreğim yüreğin olsun,yürüdüğün yolda ardında bıraktığın bedeninin gölgesinde. Ayrılıklar ayrılık olur ,acılar acı olur. Nefretin boğar, kalp atışların eziyet edip her gün bir kez daha ölmek ister...

Yüreğim yüreğinin gölgesindeyken...

Koca dünya dört duvar arası olur her adımda. Yaşamın her bir zerresi haksızlık olur, ölüm biraz daha yaklaşır gölgesi diz boyu uzanan tükenmiş umutlarına. Yaşamak haksızlık olur, ölüm adaletten sayılmaz. Düşündükçe, bedeninde gezen kan nefret ettirir her dakika ve her an ! Bir de hayallerin olur pembe pembe... yemyeşil bir toprak... masmavi bir gökyüzü... Tükenmiş umutlar yaralarken yaşama dair umutlarını. Hayaller baş gösterirken batan güneşinin ardından, umutsuzluk olur adı ve düşer gözlerden an ve an ...

Yüreğim yüreğin olsun,umutsuzluk çöksün adı 'aşk' olan hayallerine...

bir de nefretle buluştu mu ?



Gün yıkandı mı...
Yağmurlu suların ardından toprak kokusu ilişirken usulca burnuna,buharlaşan camı karalamak... Ansızın zamansız giripte çıkmayan hayallerine ve rüyalarına. Her an baş ucundaymış sanki,beraber yürür durursun beraber nefes alır gibi... Şehrin gözünü açmışken yeni güne, gözlerin buğuluyken aklına dolandığı. Önce bir kıpırtı hissedersin kalbinin en derin köşesinde. Küçük bir çocuk kıkırdaması gibi. Heyecanlı, bir o kadar sevimli,neşeli... En olmadık anda aklına uçuverir, yüzünde bir gülümseme samimi bir tebessüm oluşursa ...

Gün geçtikçe kalbinin en uç köşesinde duran çocuk büyümeye başlar, sığmaz olur ! Dünyayı içine sığdırabilirken bir O' nu sığdıramaz biçare yürek... Heyecanlı masum kıkırdamanın yerini acı bir sancı alır. Buğulu camlar kalbini titreten acı bir türkü oluverir. Acı bir serzeniş olur. Günler geçer umursamaz,aylar geçer inanmaz,yıllar geçer umutsuzlaşırsın...

Bir de nefretle buluştu mu?

Adı 'aşk' olur sanırsam/karamsarlaşırsın !

ne olabilir ki yaşamakta bizi ısrarcı yapan ?



ne olabilir ki hayatı yaşamakta bu kadar ısrarcı yapan?

yaşamayı bu kadar sorgulayan ne olabilir? Bomboş sokaklardaki isyansız kaldırımlar mıdır,hayata bağlayan? Ya da filizlenmiş bir meyve ağacı mıdır ki hayata tutunduran ? ...

Kiminde sokakta aceleci koşuşturan bir çocuk kadar hevesliyken yaşam. Kiminde sigara dumanı kadar yalnız ve çaresiz üstelik baştan sona savurgan. Adı aşk olan tutkuyla sarılan kalpler çoşar. Yalnız sokakların kaldırımlarına düşen sokak lambalarının altındaki yalnız çaresiz bir ışık altına... o vakitten sonra aşk gören yalnız sokak,çaresiz kaldırım ve sokak lambası,mutluluk gördükten sonra ;
Yalnız çaresiz olabilir mi? Çaresizliğinin dibi tutar varoşlarda aşsız kaynayan bir tencere misali...

Hiçbir şey bu kaldırımlar kadar,bu çaresiz yollar kadar ve sokak lambaları kadar gerçekçi,apaçık ortada ve her mili kadar yaşamın ne olduğunu anlayıp anlatmayacak dilsiz şahit olamaz. Her şeyi çıplaklığıyla görüpte mutlu olamazken bu kaldırımlar,ne arayışı içindeyiz ki biz çaresiz kullar ?!...

bir sonu yok belki...




bir sonu yok belki...
mutlu düşünceler sarpasararken köşeni,bucağını... 'zaman' dursun istersin. En büyük rol onundur aslında Herşeyin ilacı bile zamanken üstelik... Hüzünler kıyıya vurmuşken,boğulurken sen kendi sularında 'zaman' geçsin istersin... Bir de herşeyin ilacı zamanken dersin. Asıl rol onun elindeyken bize pek birşey kalmaz. Zaman alıp götürürken üzüntülerini,unutmak istediklerini,unutmamak için heves ettiklerini... Bir tufan gibi önüne alıp götürdükleri ve beraberinde getirdikleri... Kimi zaman getirdikleri gideni aratır belki. Acımasız olabilir, onun sevindikleri senin geçiştirdiklerin. Aslında zaman senin için en iyisi iken, sen düşman edersin sana bıraktıklarını... Senin için en iyisi iken, cinayet işledi dersin senden götürdüklerini... Yalnız 'sonbahar'da hüzünlü değil midir? Peki... Ondan sonra gelen 'ilkbahar'a ne demeli ? ... Sararmış yapraklar peşinden süreklerken 'sonbahar'ın kadim dostu rüzgar. 'ilkbahar' değil midir ki ? ... Ona filizlenmiş yaprağı tekrar tekrar sunan...
Ve onu akıp götüren beraberinde zaman...

Lakin, bilmeli ki umutsuzluğa kapılmamalı fani insan!

sen hiç varolmasanda



Bırak, benliğim yansın nefret dolu ıssız gözlerinde. Hırçın bir rüzgar savursun kıvılcımlarımın ardından küllerimi. Gölgen dahi beni benden alırken, bana bakan gözlerin benliğimi götürür benden. Sarışın bir sonbahar hatırlatır seni. Yokluğun oturmuşken benle birlikte, bacası tüten sobanın önündeki minberde. Dilim suspus olur gözlerim gözlerinle konuşurken. Nefret bular,hiçbirşey ummayan duygu söner gözlerimin diplerine. Sen varsındır odanın her köşesinde, aslında sen hiç varolmamışsındır bu minberin üstünde. Gözlerim gözlerinle buluşmaz, ellerim ellerine kelepçe olmazken. Görmeye şahit olmadığım gölgende beni benden almıştır her nasılsa. Mevsimim sonbahar olsa sen yoksundur, kış olsa da yoksundur, bir yaz akşamı yine yoksundur. Ama hep sen varlığınla beni benden almışsındır. Bir sarışın sonbaharda, bir kış gününde, bir yaz akşamında hep seninleyim, varolmasanda.

26 Haziran 2012 Salı

umarım yoksundur



    Bugün yine herşey seni anımsattı bana. Günden güne büyüyen aşkın yakıyor beni aslında. Ben seni çok sevdim peki bu senin ne kadar umrunda? Ne kadar çok tartışılası bir konu da olsa. Es geçiyorum beni sevemediğini ve döküyorum içimden her bir geleni...
    Bir gece yıldızlı bir gökyüzü altında gezerken seni arıyorum zifiri karanlıkta. Zifiri karanlık boğuyor beni,nefes alışımı zorlaştırıyor. Görüş alanımı daraltıyor. Gökyüzünden bir yıldıza bakıyorum. Ani bir parıldayış seni hatırlatıyor. Siman düşüyor buruk gönlüme. Kalbim daralıyor,sen geliyorsun,iniyorsun gökyüzünden. Gözümde canlanıyor sıcak gülüşün. Nefes alışını bile hissedecek kadar o kadar gerçekçi. Hüzün düşüyor seni hayal ettiğim parlak gökyüzüne. Birer birer kararıyor yıldızlar,birer birer sönüyor sanki. Gözümün önünden kayboluyor karartın. Gölge iken tamamen silikleşiyor sıcak gülüşün. Ant içmiş gibi gökyüzü de seni bana göstermemek için. Karanlık çöküyor birden gözlerimin ta dibine kadar. Dünyam zifiri karanlıklaşıyor. Sende yoksun karanlığıma düşen hayıflanlamalarıma. Çöküyorum dizlerimin üstüne. Ellerim saçlarıma dolanıyor. Hafif bir rüzgar yakıyor gözlerimi. Ve bir gözyaşı düşüyor sonunda. Yavaş yavaş dökülen gözyaşlarının yerini çığlıklar kaplıyor. Sanki dağlar yıkılıyor.
   Karanlık bir gecenin ardından yağmurlu birgün karşılıyordur umarım seni. Dün gece yaşıyorken sen içimde bugün yoksundur sanırım düşlerimde !

Son nefesim olur ancak senden gidişim !

 


  Bugün günlerden sen...
 ve ben seni çok özledim.
Yine her nefesimde sen, yine her yaşamı hissedişimde sen.
Üzerinden geçen bir bulut belki de benden geliyordur sana, bir 'merhaba' de o güzel bakışlarınla.
Anlam veremedim sensiz yaşamaya. Gökyüzü benle konuşur, gece küserdi her bir adımımda.

Karanlık çöker binbir umutla senli hayallerime. Soluk soluğa kalır seni anan sesim. Son nefesim olur ancak senden gidişim !

18 Haziran 2012 Pazartesi

kimbilir belki, beş para etmeyecek bir gün




Yokluğun yarattı şimdi gördüğün beni.

Hesapsız üç noktalar döndü cümlelerimin sonuna. Sen diyip sustuğum anılarımı anımsatan her bir şeye. Beş para etmez giderken sana yol olan kaldırımlar. Değersiz artık gölgesinde yürüdüğün ağaçlar.

Ben yaşadıkça hüznümü,anımsattıkça seni bana,her ne olsa da.Güneş doğduysa bensiz üstüne bir kere,ölmüşsündür,yaşamıyorsundur,artık yoksundur demektir. Sesimi duyduysan sonrasında,sensiz yaşamaya alışmışımdır nasıl olsa. Gelmen bir fayda etmez sensiz güneş görmüşse yüreğim. Hislerim sen değilsindir,nefesim sen değilsindir. Yalnız bana ait olmuş artık demektir.

Benden giderken,yol ettiğin kaldırım da yoldur,gölgesinde yürüdüğün de ağaçtır artık.

Sende Esen Rüzgar,Bir Başkaydı Bende




  Hasret rüzgarları eser,yaşayan kalbin her nefes alışında,her yaşayışında,her atışında. Yaşama eklenen her nefes biraz daha sevdirir aslında. Herhangi acı bir gidiş,acı bir serzeniş de olsa,gün geçtikçe hasret artar her sayfada,her satırda,her kalp atışında… Sevmek zordur esasında. Severken terk edip gitmek en zorudur. Her nefes alışında,her yaşayışında,kalbin her atışında biraz daha fazla aşık,biraz daha fazla hasret çeker bir kuytuda. Bazen sevmek kalp acıtır,yüreğin parçalanır…
Parçalanır,parçalanır ama hasret daha fazla artmıştır her adımda,bu sevdaya daha da yürek dayanmamıştır.

Tek nefeste seni yazmaktı,seni anımsamaktı,bir gülüşüne dünyaları verip yürek parçalamaktı. İşte ‘yaşamak sensin’ demekti aşk tek satırda,tek cümlede,her nefeste,bir kalbin varoluşunda.

böyle bir vedaydı



Umutsuz,sessiz çığlıklar bürür korkuyla beraber tutkularımı.sen oluverir tutkularım,aşkım olur,nefretim,hüznüm olur.Herşeye rağmen her duyguda sen olur.Senden kopan bir cümle dahi kurulmaz sözcüklerimin dilinde.'Unuttum seni' diye bir yalan olmaz ! Kalbimin diplerine sıkışan sen oluverirsin,sonra büyürsün her tutkumla,her nefretimle,belki bir şarkıda,belki bir türküde,belki bir sözde cümlede,bir haykırışta,bir kahkahada,bir tebessümde,bir ağlayışda sen beliriverirsin mısralarımın en dip köşelerinde.

Hüznümde yaşar her bir kederlerim,anlık mutlu olmama sebep olur seni hatırlayışım.Gökyüzünden düşen her bir damla sen olursun sonra,gözlerime düşer bakışlarını anımsatırsın.Yanaklarıma üşüşür yağmur taneleri gülüşün düşer hüzün dolu yüreğimdeki hüznümün baş köşesine.Avuçlarıma düşer aniden,gökyüzü ağlar,anımsatır gidişini bana el sallarken bulurum kendimi,senin arkandan.

5 Haziran 2012 Salı

unutturamaz seni,benliğin bana



hala bilmez nasıl sevdiğimi...
sakin bir deniz sahilinde oturmuşken ayaklarımın dibine vuran dalgalarda,nasıl sevip gittiğini? anımsattın bana...sessiz çığlıklarımdı denizdeki dalgalar,sessiz ağlayışımdı gökyüzünden düşen damlalar...gidişine anlam veremedim belki...nasıl sevemeyişini bilemedim belki...sevmekten hiç vazgeçemedim,sineye çekip gidemedim...tutkularım,duygularım engeldi sahiplenmeye...gidişinden,sevemeyişinden sahiplenemedim belki ama aşkım benimsetmişti seni fazlasıyla bana...en sonunda gittin ya,buna gidiş,bırakıp terkediş denemezdi, asla...her şarkı seni anımsattı nasılsa,her gülüş seni hatırlattı hatta...sebeplerde aradım seni,sonuçlarda buldum yokluğunu...her ne kadar sevdiysem seni her şarkı sonunda bittin benden...her gülüşün ağlayışında terkettin,sevdiremedin yokluğunu benliğime...her neyse,sonunda seni bir gök gürleyişinde,sakin bir sahil kenarında,denizdeki dalgada,ufak bir tebessümde,bir damla gözyaşında,kelimelerin manasızlaştığı,anlamsızlaştığı her noktada,hayatta ve sonsuzlukta hatırladım,sevdim,unutmadım ve hep seninleyim nasılsa...

22 Mayıs 2012 Salı

22 Mayıs 2012 Salı


   ..sahte gülüşlerinin altında yatan gerçek hislerini çağırışlarını duyamadım, bilemedim, düşünemedim... suya hasret kalmış çöllerdeki gül misali sevdim seni, anlayamadım beni sevmediğini... bana git deyişini duyamadım... nankörlüğüne inat sevdim seni öylesine bir başka, ötekilerden başka... git dediğinde bile gidemedim, gitmek isteyip de çekilemedim, senden vazgeçemedim... vefasız ve nankörce yaşattığın yıllara inat sevdim seni nankör, vefasız, sevmesini bilmeyen yar...sevilen yar...

sonra mı ?



    ...sonra mı? dersin bu muydu diye.neye/nasıl yandığını unutursun,kime isyan ettiğini unutursun...çalkanlanır mazi...ne doğru/ne yanlış görmek,bilmek istersin...ama beceremezsin,göremezsin...sevemezsin eskisi gibi...sevemezsin eskisi gibi,beceremezsin ben kadar sevmeyi.

14 Mayıs 2012 Pazartesi

Hayat Salıncağı



Her şey bir hayat salıncağından ibaret,
Öne arkaya sallandıkça değişir manzara
Duygular serpişir bir o yana, bir bu yana

Hangi yönden baksan, başka gelir, görünür insana
Hayat salıncağı, sallanır her yana…
Kasvetli, asabi, hırçın duygularla
İç çekiyorum kana kana, yükselemedim hayat salıncağında

Neler öğrenmedik ki;
Yanda iki asılı halat ve onu birleştiren bir kuru tahta
‘Hayat Salıncağı’ bu sonuçta…
Kimi zaman seri oldu, durmadan sallanınca
Kimi zaman durdu, attı bir köşeye aldırmadan
Kaç insan bindi, düştü ve indi… bu acısıyla tatlısıyla başka varlığa…
Acımasızca peyda olmuş duygular içimde
Merhamet hissi körelmiş sessizce
Ne yapayım ‘Hayat Salıncağın’ da bu kurallar böyle…

7 Mayıs 2012 Pazartesi

Bir o kadar gerçekçi hayal ürünü 'aşk'



    Akan gecenin seni geride bırakan saatlerini yaşıyorum hükmüm yetmez durdurmaya. Geçen yılların sensizliğine baş koymuş bedenim yüreğimin acısını dindirmeye çalışan bir guguklu saat misali bir o kadar gerçekçi… seni unutmaya çalışan kalemim, mürekkebim küçük bir kağıt parçası.. yüreğime saplanmış bir ok misali bir o kadar düşman, bir o kadar yalnız, vefasız yıllar…

Ne zor 'sen' diyip susmak




    Ne zor sen diyip son vermek umutla başladığım mısralara.ne zor sen diyip uçuşan sarı yaprakların gökyüzünden süzüle süzüle hüzünlü şarkılar gibi anımsatması gidişini bana. yavaş yavaş herşey gidip kayboluyor dönmesi mümkün olmayan insanlar bile var...hepsi birer birer siliniyor,yapayalnız kalıyoruz silik silik…bir sebep,bir bahane üretilmeden öylece yapayalnız gidiliyor. Arkasına bakmadan giden de var yüreğini bırakıp gidende… en çok bir gidiş bunaltıyor yüreğimi,gökyüzünden iniyor sanki karabulutlar… inliyor sanki karabulutlar giden yarımı birleştirmek için… yüreğim gidiyor,beynim gidiyor,aklım-mantığım gidiyor,canım gidiyor,içim yanıyor… Gülüşün geliyor aklıma aniden. Gökyüzünden yağmurun habercisi iniyor. Karabulutlar çöküyor dizlerimin dibine. Bir gök gürültüsü…Bir şimşek çakıyor suratıma… Gidişine ‘Eyvallah’ deyişimin karşılığında… sarışın yapraklar doluşuyor ayaklarıma. Baştan aşağı iniyor gözlerimden ayaklarıma kadar. En  sonunda bir hıçkırıklı bir ağlayış,bir yağmur damlası süzülüyor gözlerimden aşağı gözyaşlarımla karışık. Arkana bakmadan gidişinin ardından bir karanlık düşüveriyor umutlarıma. Sana uzanarak titreyen ellerim geri çekiliyor,vazgeçiyor verdiği sözden… arkamı dönüyorum, gitmek istiyorum… Yeni umutlarımın peşine düşecekken,tersi yönde bir rüzgar itiveriyor,geri çeviriyor isteklerimi… Aldırmadan devam ediyorum...dizlerime kapanmış karabulutlar çekiliyor sanki.yağmur daha bir şiddetli yağıyor ‘gitme,kal’ der gibi… gidiyorum bu şehirden geçiyorum umutlarımdan,vazgeçiyorum senden elimle itiyorum benliğimi en çokta sensizliğimi bırakıp gidiyorum…

6 Mayıs 2012 Pazar

Daha Onyedi



Daha henüz onyedimdeyken hayattan bıkkınlık geldi şimdiden
Dökerdik duygularımızı birbirimize eskiden
Allah’ım yine başladım şiir yazmaya ahh yine yeniden
Mısralar dökülüyor kalemimin ucuna, şöyle silkelenirken
...’ dan bana bir şeyler yazmasını bekliyorken
Hüzünlü duygular sarıyor beni, hafif bir rüzgar eserken…

3 Mayıs 2012 Perşembe

Gidişlerine İsim Bulamadım



   Yanı başındakini göremeyecek kadar körsün,görmek istemeyen kalbi bırak,kör olmayan gözlerin utansın…göstermesini bilmeyerek,görmeyi istemeyerek…en çok gidişinle anladım dünyanın varlığı kadar apaçık ortada olan seni.en çok o zaman yandım…daha başka sevdim çölde suya uzanan kırmızı bir kumru kadar gerçekçi ,bir o kadar hayal…

Gidişlerine isim bulamadım.her gidişinde bir parça kopardın bendeki senden.sevmeyi bilemeyişin,sadakat nedir bilemeyişin…isim bulamadım…yabancısın sahi…

Sahi?
  
Bilemeyişindir belki yada vermek istemeyişin.ben miyim sende gördüğün ben? Yoksa göremediğin ben miyim?

Rüzgar uçuruyor masamdaki şiirlerimi.sana ait ne varsa koparıp götürüyor benden en uzaklara…şiirlerimdeki seni alıp götürüyor yalnız.içimdeki sen,hala ilk gün ki gibi taptaze…ne gelse ne girse gönlüme yerleştiğin yer nasılsa? Dolmuyor, değişmiyor, kimse beceremiyor sen kadar olmayı…sen kadar olmayı becerememek değil marifet…bendeki sen olmayı becerememek…

Gidişlerine bir isim ver ey yar. Gidişlerine isim ver de peki tekrar gelişlerine ne demeli?